07 Nisan 2025 Pazartesi

İktidar Panikte! Boykot ve Mitingler Sarayı Sarsıyor mu?

İktidar kanadında, boykotların etkisiz olduğu, Maltepe mitingine katılımın düşük olduğu ve ön seçimlere katılımın az olduğu yönünde açıklamalar yapılsa da, bu eylemlere karşı sergilenen yoğun tepki, aslında durumun pek de iç açıcı olmadığını gösteriyor. Bakanlar, Anadolu Ajansı, TRT ve RTÜK gibi kurumlar aracılığıyla yapılan topyekün saldırılar, iktidarın toplumsal muhalefetin gücünü hafife aldığını ortaya koyuyor.

İktidarın, grup toplantılarında sıkışan siyasi mücadelenin sokaklara ve meydanlara taşarak toplumsallaşacağını, üniversite öğrencilerinin bu denli "politikleşeceğini" hesap edemediği anlaşılıyor. İlk başlarda tepkilerin sönümleneceğini düşünen iktidar, saraydaki hesabın sokakta tutmamasıyla ezberlerini bozmuş durumda. Çünkü sisteme karşı yükselen toplumsal muhalefet, ekonomik ve politik bir hatta ilerleyerek sistemi sorguluyor. İşte paniğin asıl nedeni bu!

Boykot Neden Bu Kadar Etkili Oldu?

Boykota yönelik saldırıların ardında yatan temel sebep, eylemin beklenenden çok daha etkili olması. Bakanların marketlerde alışveriş yaparken görüntülenmesi, dizi oyuncularının işten çıkarılması, sanatçıların hedef gösterilmesi ve gözaltına alınması gibi olaylar, iktidarın çaresizliğini gözler önüne seriyor. İktidar medyası da kara propaganda yürüterek durumu kurtarmaya çalışsa da, itiraz edenlerin sayısı giderek artıyor.

  • Boykotun zorlayıcı bir yanı olmaması
  • Çağrıda emir kiplerinin kullanılmaması
  • CHP'nin süreci desteklemesi

Balkan ülkelerinde kullanılan bu mücadele modelinin Türkiye'deki ilk uygulaması olan "Bir günlük boykot", CHP'nin desteğiyle büyüyerek ses getirdi. Ön seçimler ve Maltepe mitingi de karşılık buldu. Uluslararası sanatçıların konserlerini iptal etmesi ve AB'nin Türkiye randevularını ertelemesi, durumun ciddiyetini gösteriyor. Hatta iktidarla aynı çizgide olan Yavuz Bingöl bile "gençleri serbest bırakın" çağrısında bulunmak zorunda kaldı.

Erdoğan'ın Önündeki İki Seçenek

Tüm bu gelişmelerin ardından Erdoğan'ın önünde iki seçenek bulunuyor: Ya geri adım atarak haksız yere tutuklananları serbest bırakacak ya da otoriteyi ve baskıyı daha da arttıracak. Ne yazık ki, Erdoğan'ın ikinci seçeneği tercih edeceği anlaşılıyor. Bu durumda yapılması gereken tek şey, anayasadan kaynaklı demokratik hakları kullanarak mücadeleyi büyütmek.

Siyasi gündemin belirlendiği ve psikolojik üstünlüğün el değiştirdiği bu günlerde, yeni hedefler belirlemek büyük önem taşıyor. "Ekrem İmamoğlu'na özgürlük" kampanyasına seçmen sayısının yarısından bir fazla imza toplamak gibi iddialı hedefler, toplumun çoğunluğuyla buluşan eylemlerin iktidarları değiştirebileceği gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor.

İlgili Haberler