Hayat, adeta bir beklemeler durağı. Hepimiz bir yerlerde, bir şeyler bekliyoruz. Belki de ömrümüz, bu bekleyişlerin kesişiminden ibaret... Ve ne yazık ki, hayatımız beklerken elimizden kayıp giden en büyük sermayemiz.
Beklemekten Kaçış Mümkün mü?
Her ne kadar "mümkündür" cevabını versek de, içten içe bunun gerçeği yansıtmadığını biliriz. Bu, sadece kuyruğu dik tutmak için kendimize yaptığımız bir ego yüklemesidir. Dik durmanın, müstağni kalmanın, ihtiyaç içinde görünmemenin beyhude arayışı... Ama ne yazık ki, bu durum hayat ile pek de kesişmiyor.
Kimimiz sevmeyi yük olarak görür ama dibine kadar da sevilmeyi bekleriz. Merhameti, acımayı zaaf olarak görenlerimiz dahi içten içe merhamet beklerler. Hatta ters manivela gibi merhametsizlik ettikçe merhamet dilenirler. Bir nevi "Ben buradayım, varım, görün, merhamet edin" der ama bunu tam ters bir davranışla ortaya koyar. Evet, paradoks ama böylesi bekleyişler de var.
Yardım bekleriz örneğin. Yokluk zamanlarımızda koruyan, kollayan ve destek çıkanları gözleriz. Yapanların iyiliklerine devam etmesini bekleriz. Gün gelir yokluk derelerinde otlar biter ve palazlanırız. Bu vesileyle gizli varlık kibrine kapılırız ve yine bekleriz. Bu defa teşekkür bekleriz, minnet bekleriz. Sunmadığımızı isteriz.
Kimler Ne Bekler?
- Âlimler dinlenilmeyi bekler.
- Arifler anlaşılmayı bekler.
- Ozanlar duyulmayı bekler.
- Amirler itaat bekler.
- Öğrenciler not, öğretmenler saygı bekler.
- Mezunlar atanmayı...
- Müezzin ezan okumak için vakti, imam cemaati bekler.
- Hayat ölümü, çocuk büyümeyi bekler.
- Sevgililer kavuşmayı, eşler mutluluğu, hastalar şifayı, borçlular vaktinde ödeme yapabilmeyi bekler.
- Ressamlar son rengi koymayı, sedefkar son sedefi kakmayı, hattat çilesiz bir vav çekmeyi, bestekâr en yeni melodiyi bekler.
- Esnaf siftah etmeyi, kamyon şoförü yükünü vaktinde teslim etmeyi.
- Yol yolcusunu bekler. Yolcu yolunun istikametli olmasını...
- Şeytan günah işlemeni mesela.
- Dertli dermanını, ağrı dinmeyi bekler.
- Asker teskere almayı, mahkûm tahliye olmayı...
- Âşık geceyi bekler.
Kısacası, hepimiz her an ayrı ayrı bekleme duraklarında farklı şeyleri bekler dururuz.
İkarus'un Bekleyişi
Rivayet olunur ki; "İkarus Yunan mitolojisinin bilinen karakterlerinden biridir: Babası Daidalus, oğluyla tutsak oldukları Girit'teki labirentten kaçabilmek için kanatlar yapar. Balmumuyla tutturulmuş tüylerden oluşan bu kanatlar, İkarus'un güneşe fazla yaklaşmasıyla parçalanır ve İkarus denize düşerek ölür." Cemal Süreya buradan ilham ile Ikarus şiirinde yukarıda anlatmaya çalıştığımız olguyu şairane bize şöyle anlatır:
Zaman geçsin diye bekle, zamanı gelsin diye bekle. Anlatmak için bekle, anlaşılmak için bekle. Bulmak için bekle, bulunmak için bekle, buluşmak için bekle. Başlasın diye bekle, bitsin diye bekle. Sabahı bekle, geceyi bekle, baharı bekle, yazı bekle, yarını bekle, yeni yılı bekle. Daha iyisi için bekle, daha yenisini bekle. Sabırdan bekle, çaresizlikten bekle, panikle bekle, vazgeçerken bekle. Plan yap bekle, hayal kur bekle. Değişsin diye bekle, dönüşsün diye bekle. Bir bekle, iki bekle. Hayat geçsin önünden geçip gitsin, Sen bekle.!!!
Beklemeler durağındayız, evet. Beklediklerimiz beklenmeye değer olmalı. Ve… Bekleyenlerimiz beklediğimize değdi demeliler. Bekleyen ve beklenilen denkleminde başarılı olma duasıyla. Ya Selam.
Sonuç olarak, hayatımız boyunca sürekli bir şeyler bekliyoruz. Önemli olan, neyi beklediğimiz ve bu bekleyişlerin hayatımızı nasıl etkilediği. Beklentilerimizin gerçekçi olması, beklerken yaşamayı unutmamamız ve bekleyenlerimize değdiğimizi hissettirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, hayatımız bir bekleyişler silsilesi olup çıkacak ve biz, en değerli sermayemizi boşa harcamış olacağız.