
Ahmet Özer Hakim Karşısında: Başkan Olmasaydım Barış Elçisi Olurdum!
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, hakkında başlatılan soruşturmalar nedeniyle tutuklanmasının ardından 7 ay sonra ilk kez hakim karşısına çıktı. Duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel de yakından takip etti. 30 Ekim 2024'te gözaltına alınan ve aynı gece tutuklanan Özer'in yerine İçişleri Bakanlığı tarafından kayyum atanmıştı. Avukatlarının itirazlarına rağmen tutukluluğu devam eden Özer hakkında "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Silivri'deki cezaevi duruşma salonunda gerçekleşen duruşmada Özer, tutuklanmasının 205. gününde ifade verdi.
Ahmet Özer'den Tarihi Savunma
Ahmet Özer, savunmasına İmralı Süreci'nde AK Parti iktidarının, "Soyadımız Türkiye" sözünün sahibinin kendisi olduğunu belirterek başladı. Özer, ifadesinde şunları kaydetti:
İstanbul’da yaşanan bu olaylarla ilgili ilk duruşma bugün yapılıyor. Tarihi bir sözlü savunma yapacağım ama yazılı savunmamı daha sonra ibraz edeceğim. Size bu çerçevede savunmamı üç başlık altında yapmak istiyorum. Ben yayınlarda fikirleri sorulan biriyim. Siyaset hayatımda bugüne kadar böyle bir iddia ile karşı karşıya bulunmuş değilim. Bir suç işlemiş bir mahkeme yüzü görmüş değilim. İlk defa bir mahkemeye çıkıyorum dolayısıyla ben aynı zamanda hem kamuda hem üniversitede çok üst görevlerde bulundum. Böyle bir insan terör örgütü üyesi olur mu? Yıllarını bilime vermiş insan olarak beni derinden yaraladı. Bu olanların nedeni belediyeye kayyım atanmak istemesi. Yaşamım boyunca insan haklarından, demokrasiden ayrılmadım. İrademi hiçbir örgüte teslim etmedim etmem de. Bugün barış sürecinde yürütülenler benim bundan yıllarca evvel savunduğum fikirler ve demokrasi barış içinde yaşamak için ileri sürdüğüm görüşte olmaktan ve görmekten de memnuniyet duydu bu belirtmek istiyorum.
"Başkan Olmasaydım Barış İçin Davet Edeceklerdi"
Özer, Esenyurt Belediye Başkanı olması nedeniyle bu durumla karşı karşıya kaldığını vurgulayarak, "Esenyurt Belediye Başkanı olduğum için buradayım. Eğer Esenyurt Belediye Başkanı olmasaydım bugün karşımızda değil, üniversitede rektör olacaktım ya da öğretim üyesi olacaktım ve büyük ihtimalle on yıl önce iktidarın yaptığı gibi bugün de barış sürecine katkı vermek üzere beni davet etmiş olacaklardı. Ama gelin görün ki tarihin akışı beni Esenyurt Belediye Başkanı yapınca bütün şimşekleri üzerine çektim. Bugün maalesef terör örgütü üyeliği ithamı ile karşınızdayım bu ithamı şiddetle reddediyorum. Bunu bana yapıştırmaya çalışanlara iade ediyorum ayrıca benim bir sürü hakkım da bu nedenle ihlal edildi. Bununla ilgili olarak da bu kanun vicdanında mahkum olduğu inanıyorum ki bugün aynı zamanda bu da gerçekleşecektir" dedi.
Özer, sözlerine şöyle devam etti: "Ben hayatım boyunca suç işlemedim, mahkemeye düşmedim, yıllarca öğrenci yetiştirdim. Ülkemi yurtiçi ve yurt dışında temsil ettim. Böyle bir kişiden terörist olur mu? Belediye başkanı olduktan sonra mı terör örgütü üyesi olmuşum? Ben Esenyurt Belediye Başkanı olduğum için Esenyurt Belediyesine kayyım atanabilsin diye, İmamoğlu’nun çalışma arkadaşı olduğum içini kimliğinden utanmayan bir Kürt vatandaş olduğum için buradayım. Tek kişilik iddianame 3 ayda yazıldı. Gizli tanık uydurdular."
İddianamede Neler Var?
Ahmet Özer, iddianamede yer alan iddialara da değinerek, İmralı görüşmelerinde adının geçtiğini ancak bunu reddettiğini belirtti. Ayrıca, bir taziye ziyareti nedeniyle de suçlandığını ifade etti. Özer, "Mehmet Kaya isminde bir vatandaş hakkında bir adli işlem yok annesi ölmüş başsağlığı dilemişim. Mehmet Kaya’yı arıyorum ‘Başınız sağ olsun Allah rahmet etsin anneniz sizin gibi değerli evlatlar yetiştirdi demişim’ şimdi bakın meğerse bu Mehmet Kaya’nın iki kardeşi örgütten içeride ben ‘sizin gibi değerli evlatlar yetiştirdi’ derken o sizinle onların da atfetmişim. Bununla beni örgüt üyeliğiyle suçluyorlar" şeklinde konuştu.
Ahmet Özer'in davası, Türkiye siyaseti ve hukuk sistemi açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yakından takip etmek, adaletin tecelli etmesi ve hukukun üstünlüğünün korunması adına büyük önem taşıyor. Bu dava, aynı zamanda yerel yönetimlere yönelik baskıların ve siyasi müdahalelerin de bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.