Kasım 27, 2024

Kehf Suresi Arapça – Türkçe okunuşu: Kehf Suresi meali, fazileti Diyanet – Kehf Suresi oku

[ad_1]

Mushaftaki sıralamada on sekizinci, iniş sırasına göre altmış dokuzuncu sûredir. Gāşiye sûresinden sonra, Nahl sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Ancak 28. âyeti ile 83 ve 101. âyetlerinin Medine’de indiği rivayeti de vardır.Nüzûl sebebi olarak tefsir ve siyer kaynaklarında şöyle bir olay anlatılmaktadır: Müslümanların sayısının çoğalması üzerine müşrikler, Resûlullah’ın peygamber olup olmadığını araştırmak için Nadr b. Hâris ile Utbe b. Muayt’ı Medine’deki yahudi âlimlerine gönderip kendilerine şu tâlimatı vermişlerdi: “Muhammed’in durumunu onlara sorun, vasıflarını ve söylediklerini anlatın; onlar kitap ehlidir, peygamberler hakkında bizim bilmediklerimizi bilirler.” Bu iki adam, Medine’ye giderek meseleyi yahudi âlimlerine anlattılar. Onlar da, “Muhammed’e, geçmiş zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri; dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan adamı; rûhun ne olduğunu sorun; eğer bunları size bildirirse o bir peygamberdir, ona uyun; aksi takdirde bir falcıdır, ona istediğinizi yapabilirsiniz” dediler.

Nadr ile arkadaşı Mekke’ye dönüp bunları Hz. Peygamber’e sordular. O da “Sorularınıza yarın cevap veririm” dedi. Fakat “inşallah” demesi gerekirken bunu ihmal ettiği için o günden itibaren on beş gün vahiy gelmedi. Bunun üzerine Mekke halkı, “Muhammed bize, ‘Sorularınıza yarın cevap veririm’ diye söz vermişti. Ancak aradan on beş gün geçtiği halde hâlâ sorularımıza cevap vermedi” diyerek dedikoduya başladılar. Hz. Peygamber’e vahyin gecikmesi sırasında iyice bunaldığı bir sırada Cebrâil yukarıdaki soruların cevabını içeren Kehf sûresi ile İsrâ sûresinin 85. âyetini getirdi (İbn Âşûr, XV, 242-244).

Tefsir ve siyer kaynaklarından bu rivayeti nakleden İbn Âşûr, Ashâb-ı Kehf hakkında Hz. Peygamber’e soru sormaya Kureyşliler’i teşvik edenlerin, ticaret maksadıyla Mekke’ye gelen bazı hıristiyanlar veya Kureyş’in Suriye ticaret yolu üzerinde bulunan kiliselerdeki hıristiyan din adamları olabileceğini söylemektedir (XV, 259-260).

Elmalılı Muhammed Hamdi de yukarıdaki rivayeti geniş şekliyle naklettikten sonra, hadis tekniği açısından bu rivayetin zayıf olduğunu, buna dayanılarak sûrenin tefsir edilmesinin doğru olmayacağını ifade etmektedir. Elmalılı’ya göre sûrenin baş tarafındaki âyetler gösteriyor ki esas iniş sebebi, “Allah çocuk edindi” denilmiş olmasıdır. Sûre, bunun ilmî dayanağı bulunmayan büyük bir yalan olduğunu açıklamak, bu sözü söyleyenleri uyarmak ve onları tevhide davet etmek için indirilmiş, Zülkarneyn ile ilgili sorunun cevabı da bunun tamamlayıcısı olmuştur (V, 3220).

KEHF SURESİ FAZİLETİ

Kehf sûresinin fazileti hakkında birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:

Berâ b. Âzib’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Kehf sûresini okuyordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at vardı. Derken bir bulut adamın üzerine doğru inmeye başladı. Bulut yaklaştıkça yaklaşıyordu. At bundan dolayı ürktü ve huysuzlandı. Sabaha çıkınca o zat Hz. Peygamber’e gelerek olayı anlattı. Resûlullah, “O, sekînettir (huzur verendir),Kur’an okunduğu için inmiştir” buyurdular (Buhârî, “Fezâil”, 11; Müslim, “Müsâfirîn”, 240; sekînet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/248).Diğer hadislerde de Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kim, Kehf sûresinin başından on âyet ezberlerse deccâlden korunmuş olur” (Müslim, “Müsâfirîn”, 257); “Kim, Kehf sûresinin son on âyetini okursa deccâlin fitnesinden korunur” (Müsned, VI, 446); “Kim, Kehf sûresini indirildiği gibi okursa sûre, kıyamet gününde onun için bir nûr olur (Beyhak^, Sünen, III, 249).

KEHF SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

1. El hamdü lillahillezı enzele ala abdihil kitabe ve lem yec’al lehu ıveca
2. Kayyimel li yünzira be’sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü’minınellezıne ya’melunes salihati enne lehüm ecran hasena
3. Makisıne fıhi ebeda
4. Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda
5. Ma lehüm bihı min ılmiv ve la li abaihim kebürat kelimeten tahrucü min efvahihim iy yekulune illa keziba
6. Fe lealleke bahıun nefseke ala asarihim il lem yü’minu bi hazel hadısi esefa
7. İnna cealna ma alel erdı zınetel leh ali neblüvehüm eyyühüm ahsenü amela
8. Ve inna le caılune ma aleyha saıydem cüruza
9. Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakıymi kanu min ayatina aceba
10. İz evel fityetü ilel kehfi fe kalu rabbena atina mil ledünke rahmetev ve heyyi’ lena min emrina raşeda
11. Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinıne adeda
12. Sümme beasnahüm li na’leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisu emeda
13. Nahnü nekussu aleyke nebeehüm bil hakk innehüm fityetün amenu bi rabbihim ve zidnahüm hüda
14. Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbüna rabbüs semavati vel erdı len ned’uve min dunihı ilahel le kad kulna izen şetata
15. Haülai kavmünettehazu min dunihı aliheh lev la ye’tune aleyhim bi sültanim beyyin fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziba
16. Ve izı’tezeltümuhüm ve ma ya’büdune illallahe fe’vu ilel kehfi yenşur leküm rabbüküm mir rahmetihı ve yüheyyi’ leküm min emriküm mirfeka
17. Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemıni ve iza ğarabet takriduhüm zateş şimali ve hüm fı fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahü fe hüvel mühted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem mürşida
18. Ve tahsebühüm eykazav ve hüm rukudüv ve nükallibühüm zatel yemıni ve zateş şimali ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesıyd levit tala’te aleyhim le velleyte minhüm firarav ve le müli”e minhüm ru”a
19. Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba’da yevm kalu rabbüküm a’lemü bi ma lebistüm feb’asu ehadeküm bi verikılüm hazihı ilel medıneti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye’tiküm bi rizkım minhü vel yetelattaf ve la yüş’ıranne biküm ehada
20. İnnehüm iy yazheru aleyküm yercümuküm ev yüıyduküm fı milletihim ve len tüflihu izen ebeda
21. Ve kezalike a’serna aleyhim li ya’lemu enne va’dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a’lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida
22. Se yekulune selasetür rabiuhüm kelbühüm ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmem bil ğayb ve yekulune seb’atüv ve saminühüm kelbühüm kur rabbı a’lemü bi ıddetihim ma ya’lemühüm illa kalılün fe la tümari fıhim illa miraen zahirav ve la testefti fıhim minhüm ehada
23. Ve la tekulenne li şey’in innı faılün zalike ğada
24. İlla ey yeşaellahü vezkür rabbeke iza nesıte ve kul asa ey yehdiyeni rabbı li akrabe min haza raşeda
25. Ve lebisu fı kehfihim selase mietin sinıne vazdadu tis’a
26. Kulillahü a’lemü bima lebisu lehu ğaybüs semavati vel ard ebsır bihı ve esmı’ ma lehüm min dunihı miv veliyyiv ve la yüşrikü fı hukmihı ehada
27. Vetlü ma uhıye ileyke min kitabi rabbik la mübeddile li kelimatihı ve len tecide min dunihı mültehada
28. Vasbir nefseke meallezıne yed’une rabbehüm bil ğadati vel aşiyyi yürıdune vechehu ve la ta’dü aynake anhüm türıdü zınetel hayatid dünya ve la tütı’ men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta
29. Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü’miv ve men şae fel yekfür inna a’tedna liz zalimıne naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğıysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi’seş şerab ve saet mürtefeka
30. İnnellezıne amenu ve amilus salihati inna la nüdıy’u ecra men ahsene amela
31. Ülaike lehüm cennatü adnin tecrı min tahtihimül enharu yühallevne fıha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sündüsiv ve istebrakım müttekiıne fıha alel eraik nı’mes sevab ve hasünet mürtefeka
32. Vadrib lehüm meseler racüleyni min a’nabiv ve hafefnahüma bi nahliv ve cealna beynehüma zer’a
33. Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhü şey’ev ve feccerna hılalehüma nehara
34. Ve kane lehu semer fe kale li sahıbihı ve hüve yühaviruhu ene ekseru minke malev ve eazzü nefera
35. Ve dehale cennetehu ve hüve zalimül li nefsih kale ma ezunnü en tebıde hazihı ebeda
36. Ve ma ezunnüs saate kaimetev ve leir rudidtü ila rabbı le ecidenne hayram minha münkaleba
37. Kale lehu sahıbühu ve hüve yühavirruhu e keferte billezı halekake min türabin sümme min nutfetin sümme sevvake racüla
38. Lakinne hüvellahü rabbı ve la üşrikü bi rabbı ehada
39. Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaellahü la kuvvete illa billah in terani ene ekalle minke malev ve veleda
40. Fe asa rabbı ey yü’tiyeni hayram min cennetike ve yursile aleyha husbanem mines semai fe tusbiha saıyden zeleka
41. Ev yusbiha maüha ğavran fe len testetıy’a lehu taleba
42. Ve ühıyta bi semerihı fe asbeha yükallibü keffeyhi ala ma enfeka fıha ve hiye haviyetün ala uruşiha ve yekulü ya leytenı lem üşrik bi rabbı ehada
43. Ve lem tekül lehu fietüy yensurunehu min dunillahi ve ma kane müntesıra
44. Hünalikel velayetü lillahil hakk hüve hayrun sevabev ve hayrun ıkba
45. Vadrib lehüm meselel hayatid dünya ke main enzelnahü mines semai fahteleta bihı nebatül erdı fe asbeha heşımen tezruhür riyah ve kanellahü ala külli şey’im muktedira
46. Elmalü vel benune zınetül hayatid dünya vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrun emela
47. Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada
48. Ve uridu ala rabbike saffa le kad ci’tümuna kema halaknaküm evvele merratim bel zeamtüm ellen nec’ale leküm mev’ıda
49. Ve vüdıal kitabü fe teral mücrimıne müşfikıyne mimma fıhi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yüğadiru sağıyratev ve la kebıraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadıra ve la yazlimü rabbüke ehada
50. Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehızunehu ve züriyyetehu evliyae min dunı ve hüm leküm adüvv bi’se liz zalimıne bedela
51. Ma eşhedtühüm halkas semavati vel erdı ve la halka enfüsihim ve ma küntü müttehızel müdıllıne aduda
52. Ve yevme yekulü nadu şürakaiyellezıne zeamtüm fe deavhüm fe lem yestecıbu lehüm ve cealna beynehüm mevbika
53. Verael mücrimunen nara fe zannu ennehüm müvakıuha ve lem yecidu anha masrifa
54. Ve le kad sarrafna fı hazel kur’ani lin nasi min külli mesel ve kanel insanü eksera şey’in cedela
55. Ve ma menean nase ey yü’minu iz caehümül hüda ve yestağfiru rabbehüm illa en te’tiyehüm sünnetül evvelıne ev ye’tiyehümül azabü kubüla
56. Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva
57. Ve men azlemü mimmen zükkira bi ayati rabbihı fe a’rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah inna cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in ted’uhüm ilel hüda fe ley yehtedu izen ebeda
58. Ve rabbükel ğafuru zür rahmeh lev yüahızühüm bi ma kesebu le accele lehümül azab bel lehüm mev’ıdül ley yecidu min dunihı mev’ila
59. Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev’ıda
60. Ve iz kale musa li fetahü la ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahrayni ev emdıye hukuba
61. Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze zebılehu fil bahri seraba
62. Felemma caveza kaleli fetahü atina ğadaena le kad lekıyna min seferina haza nesaba
63. Kale eraeyte iz eveyna iles sahrati fe innı nesıtül hute ve ma ensanıhü illeş şeytanü en ezkürah vettehaze sebılehu fil bahri aceba
64. Kale zalike ma künna nebğı fertedda ala asarihima kasasa
65. Fe veceda abdem min ıbadina ateynahü rahmetem min ındina ve allemnahü mil ledünna ılma
66. Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tüallimeni mimma ullimte ruşda
67. Kale inneke len testetıy’a meıye sabra
68. Ve keyfe tasbiru ala ma lem tühıt bihı hubra
69. Kale setecidünı in şaellahü sabirav ve la a’sıy leke emra
70. Kale fe initteba’tenı fe la tes’elnı an şey’in hatta uhdise leke minhü zikra
71. Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha kale eharakteha li tüğrika ehleha le kad ci’te şey’en imra
72. Kale e lem e kul inneke len testetıy’a meıye sabra
73. Kale la tüahıznı bima nesıtü ve la türhıknı min emrı usra
74. Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci’te şey’en nükra
75. Kale elem e kul leke inneke len testetıy’a meıye sabra
76. Kale in seeltüke an şey’im ba’deha fe la tüsahıbnı kad belağte mil ledünnı uzra
77. Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet’ama ehleha fe ebev ey yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaray yürıdü ey yenkadda fe ekameh kale lev şi’te lettehazte aleyhi ecra
78. Kale haza firaku beynı ve beynik se ünebbiüke bi te’vıli ma lem testetı’ aleyhi sabra
79. Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya’melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm meliküy ye’huzü külle sefınetin ğasba
80. Ve emmel ğulamü fekane ebevahü mü’mineyni fe haşına ey yürhikahüma tuğyanev ve küfra
81. Fe eradna ey yübdilehüma rabbühüma hayram minhü zekatev ve akrabe ruhma
82. Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetımeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzül lehüma ve kane ebuhüma saliha fe erade rabbüke ey yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmetem mir rabbik ve ma fealtühu an emrı zalike te’vılü ma lem testı’ aleyhi sabra
83. Ve yes’eluneke an zil karneyn kul seetlu aleyküm minhü zikra
84. İnna mekkenna lehu fil erdı ve ateynahü min külli şey’in sebeba
85. Fe etbea sebeba
86. Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubü fı aynin hamietiv ve vecede ındeha kavma kulna yazel karneyni imma en tüazzibe ve imma en tettehıze fıhim husna
87. Kale emma men zaleme fe sevfe nüazzibühu sümme yüraddü ila rabbihı fe yüazzibühu azaben nükra
88. Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve senekulü lehu min emrina yüsra
89. Sümme etbea sebeba
90. Hatta iza belağa matliaş şemsi vecedeha tatlüu ala kavmil lem nec’al lehüm min duniha sitra
91. Kezalik ve kad ehatna bima ledeyhi hubra
92. Sümme etbea sebeba
93. Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla
94. Kalu ya zel karneyni inne ye’cuce ve me’cuce müfsidune fil erdı fe hel nec’alü leke harcen ala en tec’ale beynena ve beynehüm sedda
95. Kale ma mekkennı fıhi rabbı hayrun fe eıynunı bi kuvvetin ec’al beyneküm ve beynehüm redma
96. Atuni züberal hadıd hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfühu hatta iza cealehu naran kale atunı üfriğ aleyhi kıdra
97. Femestau ey yazheruhü ve mestetau lehu nakba
98. Kale haza rahmetüm mir rabbı fe iza cae va’dü rabbı cealehu dekka’ ve kane va’dü rabbı hakka
99. Ve terakna ba’dahüm yevmeiziy yemucü fı ba’dıv ve nüfiha fis suri fe cema’nahüm cem’a
100. Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirıne arda
101. Ellezıne kanet a’yünühüm fı ğıtain an zikrı ve kanu la yestetıy’une sem’a
102. E fe hasibellezıne keferu ey yettehızu ıbadı min dunı evliya’ inna a’tedna cehenneme lil kafirınenüzüla
103. Kul hel nünebbiüküm bil ahserıne a’mala
104. Ellezıne dalle sa’yühüm fil hayatid dünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinune sun’a
105. Ülaikellezıne keferu bi ayati rabbihim ve likaihı fe habitat a’malühüm fe la nükıymü lehüm yevmel kıyameti vezna
106. Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu ayatı ve rusülı hüzüve
107. İnnellezıne amenu ve amilus salihati kanet lehüm cennatül firdevsi nüzüla
108. Halidıne fıha la yebğune anha hıvela
109. Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci’na bi mislihı mededa
110. Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıd fe men kane yercu likae rabbihı felya’mel amelen salihav ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada

KEF SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

KEHF SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

KEHF SURESİ MEALİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur. ﴾1﴿ (Allah onu),katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve “Allah bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı. ﴾2-4﴿

Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ne büyük bir söz (bu) ağızlarından çıkan! Onlar ancak yalan söylüyorlar. ﴾5﴿ Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin! ﴾6﴿ İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık. ﴾7﴿ Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak haline getireceğiz. ﴾8﴿ Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? ﴾9﴿ Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. ﴾10﴿ Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (Onları uyuttuk) ﴾11﴿ Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. ﴾12﴿ Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. ﴾13﴿ Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. ﴾14-15﴿

(İçlerinden biri şöyle dedi:) “Madem ki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.” ﴾16﴿ (Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. ﴾17﴿ Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı. ﴾18﴿ Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” ﴾19﴿ “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz.” ﴾20﴿

Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları),”Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir” dediler. Duruma hakim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler. ﴾21﴿ (Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma. ﴾22﴿ Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme! ﴾23﴿ Ancak, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de. ﴾24﴿ Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler. ﴾25﴿ De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiçbir dostu da yoktur. O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” ﴾26﴿ Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın. ﴾27﴿

Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme. ﴾28﴿ De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. ﴾29﴿ Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. ﴾30﴿ İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! ﴾31﴿ Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk. ﴾32﴿ Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık. ﴾33﴿ Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: “Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm.” ﴾34﴿

Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.” ﴾35﴿ “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.” ﴾36﴿ Arkadaşı ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” ﴾37﴿ “Fakat O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” ﴾38﴿ “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!.. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak haline geliverir.” ﴾39-40﴿ “Ya da suyu çekiliverir de (bırak bir daha bulmayı) artık onu arayamazsın bile.” ﴾41﴿ Derken bütün serveti helak edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş haldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu: “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım…” ﴾42﴿ Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi. ﴾43﴿ İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. Onun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. ﴾44﴿ Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı),gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgarın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir. ﴾45﴿

Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır. ﴾46﴿ Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız. ﴾47﴿ Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir. ﴾48﴿ Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. ﴾49﴿ Hani biz meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! ﴾50﴿ Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim. ﴾51﴿ (Ey Muhammed!) Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla! ﴾52﴿ Suçlular (o gün) ateşi görünce onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır. ﴾53﴿

Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. ﴾54﴿ İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur. ﴾55﴿ Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkar edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar. ﴾56﴿ Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar. ﴾57﴿ Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar. ﴾58﴿ İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler… Helak edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik. ﴾59﴿ Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim.” ﴾60﴿ Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti. ﴾61﴿

Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi. ﴾62﴿ Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi. ﴾63﴿ Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler. ﴾64﴿ Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. ﴾65﴿ Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi. ﴾66﴿ Adam şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.” ﴾67﴿ “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?” ﴾68﴿ Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi. ﴾69﴿ O da şöyle dedi: “O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.” ﴾70﴿ Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi. ﴾71﴿ Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi. ﴾72﴿ Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi. ﴾73﴿ Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi. ﴾74﴿

Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi. ﴾75﴿ Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi. ﴾76﴿ Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. ﴾77﴿ Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.” ﴾78﴿ “O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” ﴾79﴿ “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.” ﴾80﴿ “Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.” ﴾81﴿ “Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.” ﴾82﴿ (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” ﴾83﴿

Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. ﴾84﴿ O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. ﴾85﴿ Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. ﴾86﴿ Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. ﴾87﴿ “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” ﴾88﴿ Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. ﴾89﴿ Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. ﴾90﴿ İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. ﴾91﴿ Sonra yine bir yol tuttu. ﴾92﴿ İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. ﴾93﴿ Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” ﴾94﴿ Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. ﴾95﴿ “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. ﴾96﴿ Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. ﴾97﴿

Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. ﴾98﴿ O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. ﴾99﴿ O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz! ﴾100-101﴿ İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak hazırladık. ﴾102﴿ (Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” ﴾103-104﴿ Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. ﴾105﴿ İşte böyle. İnkar etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir. ﴾106﴿ Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. ﴾107-108﴿ De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” ﴾109﴿ De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” ﴾110﴿

grup porno avrupa yakası escort istanbul escort avcılar escort şirinevler escort beylikdüzü escort mecidiyeköy escort eskort izmit escort bayan lara escort antalya escort bayan güvenilir slot siteleri kingroyal giriş meritking giriş kingroyal madridbet bursa escort halkalı escort escort romabet bursa escort escort istanbul betvino beylikdüzü escort mecidiyeköy escort sex hikaye milanobet giriş ataköy escort istanbul escort roketbet roketbet güncel giris roketbet giris yap roketbet bahis