[ad_1]
Marmara’da kabusun adı: Müsilaj… Yani deniz salyası… İstanbul Boğazı’ndan İzmit’e, Bursa’dan Balıkesir’e Marmara’nın her bir noktası bu beyaz tabakayla kaplandı. Hatta artık uzaydan görünebilecek boyutlara ulaştı. Sebebi besbelli; Kirlilik. Denizi çevreleyen kentlerden, sanayilerden arıtılmaksızın deşarj edilen endüstriyel ve evsel atıklardan kaynaklanıyor ve deniz yaşamını tehdit ediyor. Durum, her geçen gün daha da vahim bir hale geliyor. Niye bu hale geldiğimiz apaçık ortada da bu işin sonu nereye varacak? Kısa, orta ve uzun vadede ne yapılabilir? Marmara, bu esaretten nasıl kurtulur?
NE KADAR ZAMANA İHTİYAÇ VAR?
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Ögretim Üyesi Prof. Dr. Gülşen Altuğ’a ‘Marmara’yı kaybettik diyebilir miyiz?’ diye sordum. Prof. Dr. Altuğ şöyle yanıt verdi: “Bu tip sloganlar sorunun vahametinin anlaşılması açısından dikkat çekici olabilir. Ancak Marmara öldü şeklindeki tanımlamalar, tamamen karanlık düşünmek de fayda sağlamaz. Bizim üniversite olarak ne yapılabilir diye kendi çalışmalarımız var. Dibe çöken müsilajın daha kısa sürede dağılımı konusunda çalışmalarımız var. Biraz zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.” Peki ne kadar bir süreye ihtiyaç var normale dönmek için? Prof. Altuğ, bu sorumu da şöyle yanıtladı:
“Tüm kirlilik kaynaklarını kessek, Marmara’yı kendi haline bırakabilsek kendi kendine 2-3 ay gibi bir sürede etkileri azalabilir. Karasal kaynaklı kirlilik kaynaklarının durdurulması için eylem planları yapılmalı. Akademi, bakanlıklar, belediyeler, herkes kendi payına düşen sorumluluk kapsamında elinden geleni yaptığı zaman akut olarak gördüğümüz bu yapının kronik hale gelmesi önlenebilir. Müsilajın tekrarlayan hale gelmemesi için bir litre bile suyu arıtmadan denize vermemek lazım.’ Peki kısa vadede ne yapılabilir? Marmara’ya kıyısı olan çeşitli belediyelerin deniz yüzeyinde yaptığı temizlik çalışması işe yarar mı? Prof. Dr. Altuğ, “Kaba temizliği sağlamak açısından sorununun çözümüne değilse de görselliğine karşı değer taşıyor. Şu an bir sistem kırılması yaşanıyor. Hastanın bütün bağışıklık verilerinin düzenlenmesi lazım. Gemi taşımacılığına bağlı kirlilik de dahil olmak üzere kirlilik kaynakları mutlaka kesilmeli. Bakteriyolojik kirlilik için kendi önlemlerimizle cezalar da artırılmalı. Ortama giren besin tuzlarının azaltılması gerekiyor. Deniz salyası dibi battaniye gibi örttüğü için balıkların solungaçları tıkandı. Kimyasal gübrelerin, atıksuların, detarjanların hepsi bu tabloya neden oluyor. Mutlaka arıtma gerekli. Biyolojik arıtma bile yeterli değil, ileri arıtma yapılmadan denize deşarj olmamalı. Tabii iklim değişimi de işimizi zorlaştırıyor. Deniz suyunun ısınması da müsilajın sebeplerinden biri.”
‘BU HALDE BALIKÇILIK YAPILMAZ’
‘BUNLAR DAHA İYİ GÜNLERİMİZ’
Marmara Denizi’nde karşı karşıya kaldığımız tablo nedeniyle deniz canlıları büyük bir tehdit altında. Ve tabii ki balıkçılık sektörü de zorda. Şu anda balık avı yasağı var ama eylülde sezon başlayacak. Eylüle kadar deniz salyasından kurtulamazsak balıkçılık da yapılamayacak. Koca bir sektörü bundan sonra ne bekliyor? Artık Marmara’da balık avı yapılamaz mı? Marmara’da geçimini balıkçılıkla kazanan çok sayıda bölge var. Örneğin Marmara Adası… Bölgenin en önemli geçim kaynağı karidesçilik. Deniz dibi deniz salyasıyla kaplı olduğundan karides avı yapılamayacak mı? Bu soruları Marmara Adası Balıkçılık ve Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Engin Algan’a sordum…
Algan, Marmara Denizi’ndeki durumu anlatırken sözlerine ‘Bunlar daha iyi günlerimiz’ diyerek başladı: “Kasım ayından bu yana deniz dibinde müsilaj var, şimdi de yüzeye çıktı. Dip tamamen kaplanmış. Şimdi, 40-50 kulaçta bir araştırma yapacağız. Çünkü karides orada avlanıyor. Müsilaj, geçen yıl bizi 3-4 ay etkiledi. Eylül’de yeni av sezonu başlayacak. Balıkçılıkta yeşil ruhsatımız var. Yani 30 Ağustos tarihine kadar avlayacağınız balık türünü seçmemiz gerekiyor. Seçimimizi yaptık ve diyelim başladı sezon, bu olayla karşılaştık, ikinci tercih şansımız yılbaşında. Yılbaşına kadar ne yapacağız bu durumda? Şu an müsilaja yapılacak hiçbir şey yok. Mesela İzmit körfezinde makineler yüzeyde temizlik yapıyor. Yüzeydeki zaten ölü müsilaj. Önemli olan dibine çözüm bulmak. Bu halde Marmara’da balıkçılık yapılamaz. 10 sene önce de vardı ancak 1 ay devam edip geçiyordu. Marmara’da 30 milyona yakın nüfus var. Denize arıtmasız basılan kanallar var. Zeytin ağaçlarının ilaçları bile yağmur kanalıyla denize akıyor. Yüzey temizlemekle olacak şey değil, köklü çözüm gerekli.”
‘MARMARA’YI AĞIR YARALADIK’
Müsilajın Marmara’yı esir almasının en önemli nedeni elbette kirlilik. Fakat başka hangi yanlışlar bu noktaya gelmemize neden oldu? Su Politikaları Uzmanı Dursun Yıldız, bu soruma şöyle yanıt verdi:
“ Su Kaynaklarının kirletilmesi, Su Kalitesi Yönetimi politikaları da dahil birçok bağlantılı politik kararsızlıkların sonucudur. Öncelikle su yönetimi bizde sadece suyun çeşmelerden her durumda akıtılmasına yönelik bir anlayışa sıkışmış durumda. Yaşadığımız bu durum esas olarak su yönetimi ile su kalitesi yönetiminin birlikte ele alınması gereğini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Doğadan aldığınız suyu doğal ortama aldığınız gibi bırakmazsanız denge bozulur. Su yönetiminde barajların ve doğal göllerin çevresindeki havzaları koruma konusunda büyük yanlışlar yaptık. Buralarda çok fazla ve yaygın kirlilik kaynakları oluşturduk. Şimdi bu sanayi ve evsel kirlilik kaynaklarını denetlemekte zorlanıyoruz. Ortaya çıkan durum teknik olarak bir kirlilik sorunudur ancak politik olarak bir su yönetimi zaafiyeti sorundur. Bu nedenle suyu kullananlar da yönetenler de görev ve sorumluluklarını tekrar gözden geçirmeli yani kullanım alışkanlıklarımız ve yönetim anlayışımızda paradigma değişmeli.”
DAHA SIKI DENETİM, CAYDIRICI CEZA
Dursun Yıldız, müsilajın kronik hale gelmemesi için yapılması gerekenleri de şöyle anlattı:
“Ortaya çıkan durumu sonuçlar üzerinden değil buna neden olan sebepleri ortadan kaldırmak üzerinden değerlendirmeli ve yönetmeliyiz. Buna neden olan yaygın ve noktasal kirlilik kaynaklarını belirlemeli ve daha sıkı denetlemeliyiz. Aslında kapalı deniz, göl ve diğer su kütlelerinin çevresindeki kirletici, atelye, küçük sanayi gibi unsurları kontrol edilebilecek başka bir alanda toplamalıyız. Kısa vadede ancak denetimleri sıklaştırarak önlem alabilirsiniz. Cezalar caydırıcı olabilir ancak çevrenin korunması sadece cezai önlemlerle sağlanamaz. Su kaynaklarınızı ve denizlerinizi korumak için bir toplumsal sahip çıkma ve bilinç oluşturma programı uygulanmalı. Ekonomik sorunlar ekolojik tahribatları arttırır ama birçok tahribatın önüne geçmek için popülist politikalardan uzaklaşıp toplumcu gerçekçi bir anlayışa geçmek zorundayız. Orta vadede su kalitesi yönetimi anlayışını stratejik bir hedef olarak koyarak buna ulaşmak için gerekli kurumsal, yasal ve yönetsel değişimi sağlamalıyız. Teknolojik altyapımızı denetim açısından güçlendirmeliyiz. Çevre konusundaki kontrolü ve denetimi toplumsallaştırmak için çalışmalıyız. Uzun vade için yapılması gerekenler ise Çevre Koruma ve Çevre Yönetim eylem planlarında yer alıyor. Uzun vadede en önemli sorun kirlilik, iklim değişikliği, nüfus artışı, düzensiz kentleşme gibi konuların birbirlerini tetiklemesi ve çözümü çok zorlaştırması. Bu nedenle sorunu bütüncül olarak düşünüp hazırlanan planlara uygun davranmalıyız.” Su Politikaları Uzmanı Dursun Yıldız’a ‘Karşı karşıya kaldığımız bu tabloda ‘Marmara öldü’ diyebilir miyiz?’ diye sordum. “Bu, tam olarak deniz biyologlarının uzmanlık alanı. Onların yaptığı açıklamaları da dikkate alıp sorunuzu ben kendi uzmanlık alanımdan değerlendirecek olursam Su ve Çevre Yönetimi politikalarıyla Marmara’yı ağır yaraladık diyebilirim” dedi.
More Stories
Bayan bekçi alımı 2022 yapılacak mı 2022 kadın bekçi maaşları ne kadar?
Şafak Mahmutyazıcıoğlu cinayeti! Yaralanan şoförün annesinden çarpıcı açıklama
Hızır orucu rüyasında evleneceğin kişiyi görme duası okunur mu?