Kasım 26, 2024

SON DAKİKA: Hamas lideri Haniye İsrail ile varılan ateşkesin ardından Habertürk’e konuştu: Başardık!

[ad_1]

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik 11 günlük saldırılarının ardından imzalanan ateşkesi zafer olarak nitelendiren Hamas lideri İsmail Haniye Habertürk TV Dış Politika Koordinatörü Çetiner Çetin’e bir röportaj verdi.

Haniye, İsrail’in güvenlik çemberini delmeyi başardıklarını, büyük güç farkına rağmen elde ettikleri başarıyı zafer olarak nitelendirdi.

İsrail-Filistin sorununda iki devletli çözümün bu şartlar altında zor olduğunu dile getiren Haniye, Türkiye’ye destekleri için ise teşekkür etti. Öte yandan Haniye, Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesini “Filistin’e vurulmuş büyük bir darbe’ olarak gördüklerini söyledi.

Röportajın tamamı şu şekilde:

Sayın Haniye on bir gün süren çatışma boyunca Filistin tarafı da İsrail tarafı da etkiye tepki verdik dedi. Hatta ABD ve İsrail Hamas’ın ‘terör saldırıları’ düzenlediği ve yaşananların da İsrail’in kendini meşru savunması olduğunu söyleyen çevrelere ve bu argümana karşı cevabınız nedir?

“Bismillahirrahmanirrahim, ABD idaresinin Filistin ve İsrail’le savaşında ve çekişmesinde rolünün ne olduğunu herkes biliyor ve her zaman kendileri İsrail’le iş birliği içerisinde olmuşlardır. Ve İsrail’e gerek silah yardımları gerekse maddi yardımlar ve gerekse BM güvenlik konseyinde onlara karşı çıkabilecek tüm kararlara veto hakkını kullanmakla onlara nasıl bir destek sağladıklarını herkes görmektedir. Dolayısıyla bizi de terörist olarak görmeleri gayet normaldir. Bizi tasnif ettikleri terörist örgütler listesinde biz kendimizi orada görmüyoruz ve gerçekten de bize haksızlık yapıldığını düşünüyoruz. Bize karşı yapılan bu haksız saldırılara biz de kendimizi korumak maksatlı bir cevap veriyoruz. İsrail’in Kudüs’te ve Mescidi Aksa’da ve Gazze’de ve tüm filistin de yaptıklarını bütün dünya görüyor. Dolayısıyla bu savaşın başlangıcı aslında biliyorsunuz ki İsrail’in yaptığı haksız uygulamalar ve fitili ateşleyen de uygulamalar olmuştur. Dolayısıyla biz bu terörist ithamlarını kabul etmiyoruz.”

Her iki taraf da zafer ilan etti… Ancak fotoğrafa baktığımızda Gazze büyük yara aldı. Yıkım çok. Çatışmanın kazananı gerçekte kim?

“Şüphesiz güç dengesi askeri güç dengesinde bir dengesizlik var ve biliyorsunuz ki İsrail ordusu bütün dünyanın en büyük ordularından bir tanesi sayılmakta ve Filistin savunmasının mütevazi gücünü herkes biliyor. Biz kendi gücümüzü kendi elimizle yaptığımız silahlarla elde etmeye çalışıyoruz. Bu zafer denkleminde tabiki bu kadar güçlü bir orduya karşı ettiğimiz başarıları biz zafer olarak görüyoruz. Dolayısıyla bu savaş aslında Kudüs’te başlamıştır, Şeyh Cerrahtan başlamıştır, Bab al- Amud’dan başlamıştır. Sonrasında batı şeriata ve 1948 topraklarına da uzanmıştır. Dolayısıyla Gazze’ye de aslında en son noktayı orada İsrailin büyük bir askeri operasyonuyla devam ettirmiştir bu savaşı. Dolayısıyla biz kendimizi savunduk ve biz irademizin aslında zaferini kutluyoruz. Dolayısıyla bu kadar büyük güç farkına rağmen iman ve irade ile gerçekleştirdiğimiz bu başarıyı biz tabiki zafer olarak görüyoruz. Tabiki sadece azim ve cesaret değil gerçekleştirdiğimiz askeri başarılar da ortada. Ve İsrail’in güvenlik biliyorsunuz çemberini delmeyi başardık. Ve biz bu anlamda önemli bir başarı elde ettik. Şimdi Filistin’de özellikle biliyorsunuz İsrail’in de sürpriz savaşlarına maruz kalmıştır her zaman İsrail anlık saldırılarla bizi hazırlıksız yakalamaya çalışmıştır biz buna karşı da aslında hazırlıklı olduğumuzu gösterdik dolayısıyla biz bu hazırlıksız yakalama çabasına da bir zafer kazanmış olduk.”

Bu son çatışmaya baktığımızda Filistin’in de savunma stratejisi ve taktiğinin değiştiğini görüyoruz. 2004’de balık adam ve saldırı tünelleri İsrail’i vururken bugün uzun menzilli füzelerle cevap verdiniz. Ancak unutmayalım ki İsrail daha önce de ateşkes deyip sonra Gazze’ye kara operasyonu düzenlemişti. Füze stratejisi böyle bir senaryoda sürdürülebilir mi?

“Şimdi bir devam etmek istiyorum aslında bir noktayı tamamlayayım sizin bu sorunuza da geleceğim. Şimdi bu anlamda İsrail’in aslında şunu bilmesi gerekiyor. Kudüs’ün ve Filistin’in kırmızı çizgimiz olduğunu söylemek istiyoruz. Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya yapılan hiçbir saldırı karşılıksız kalmayacaktır. Bunu da bilmelerini istiyorum. Ve bu Filistin topraklarıdır ve bütün bu topraklar kuzeyinden güneyine, doğusunda batısına kadar Filistin topraklarıdır. Ve kendileri her zaman çatışmaları Arapların olduğu tarafa kaydırmakla aslında zararı bize yıkmaya çalışmışlardır ancak bu savaşta bu çatışmalarda özellikle biz şunu gösterdik sadece Arapların olduğu bizim yerleşkelerimize savaşı yıkma çabası artık iş görmez durumda. Ve İsrail’in bütün toprakları bizim ateş alanımızda ve biz bu savaşı savunmamızı artık bu şekilde yapacağız. Sizin de sorunuza gelecek olursak taktiklerimiz artık değiştik. Biz artık istihbaratı ve gerek savunma stratejisi olarak artık farklı bir strateji izlemekteyiz. Dolayısıyla biz İsrail’in özellikle kassam birliklerine yaptığı bu savaşı daha farklı yöntemlerle bertaraf etmeyi başardık. Ve bu şekilde bir taktik geliştirdik. Ve zannediyorum başarıya ulaştık çünkü gördüğünüz gibi bütün dünya nasıl bir savunma nasıl bir direniş gösterdik, cesaretimizi, irademizi herkes kabul etti ve en son İsrail de kabul etti. Ateşkese imza attı ve Hamas’la ve Filistin’in direniş örgütlerinin hepsiyle bir anlaşmaya imza attı.”

11 günlük çatışmalar sürerken BM genel kurulu Filistin için 4 kez toplandı ama maalesef etkili olamadı. Sizce neden? Uluslararası toplumdan, özellikle Arap ve İslam toplumundan Filistin’e yeterli desteğin geldiğini düşünüyor musunuz?

“Ben Arap liginin ve dış işleri bakanlığı nezdinde toplanmasının resmi tabi ki bir mesajı olmuştur. Dolayısıyla bu anlamda önemlidir. Ve Filistin halkına bu desteğin sağlanması ve Filistin halkının bütün mecralarda desteklenme kararı ve bunun hızla alınmış olması önemlidir. Ayrıca o toplantı da Kudüs’ün, Filistin’in ebedi başkenti olmasının vurgulanması da önemliydi. Aynı zamanda BM güvenlik konseyinin toplantısının toplantılarının daha doğrusu önemi de aşikârdır. Ve onun akabinde İsrail’e karşı bir baskı uygulaması tabiki bütün dünyaya şunu göstermiştir ki, BM güvenlik konseyinin içinde de Filistin’in davasına inanan ve onu destekleyen ülkeler de çoğunlukta. Dolayısıyla son çatışmalarda özellikle BM güvenlik konseyinin hızlı bir şekilde toplanması ve savaşının bir an önce durdurulmasına vurgu yapması aslında bizim için pozitif bir neticedir.

Dolayısıyla biz aslında bu toplantıların daha da yoğun olması, ileriye dönük barışın kalıcı olması adına daha büyük bir baskı uygulaması gerektiğini düşünüyoruz. Tabi ki İsrail üzerine aynı zamanda Filistin’in meşru savunma hakkının her zaman meşru görünmesinin aynı zamanda diğer bir uluslararası bir örgüt olan İslam İş Birliği konferansının da bize gerek siyasi gerekse maddi anlamda destek çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla sizin de buyurduğunuz gibi, gerek güvenlik konseyi, gerek Arap Ligi Dış İşleri Bakanları toplantısı, gerekse İslam İş Birliği konferansı ve gerekse Türkiye dış işleri bakanlığı özellikle Mevlüt Çavuşoğlu’nun da belirttiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM’nin aynı zamanda Türk halkının desteğinin de bize iletilmesi ve o toplantıda BM Dış İşleri Bakanlığı toplantısında buna vurgu yapması hakikaten bizim için de çok büyük bir manevi destek sağlamıştır. Ve Türkiye’nin mukaddesata ne kadar önem verdiğini bunun yanında da Mescid-i Aksa’nın ne kadar önemli bir yer tuttuğunu göstermiş oldu Türkiye dış politikasında.”

Bu ne ilk, belki de son ateşkes Filistin İsrail çatışmasında. Her geçen gün iki devletli çözümden uzaklaşılıyor gibi. Hamas’ın İsrail’in yaşam hakkını tanımadığı ve nihai olarak İsrail Devletini yok etmek isteyen bir siyasi hedefe sahip olduğu ileri sürülüyor. İki devletli çözüm hala mümkün mü? Siz İsrail’in Yahudilerin devleti olarak var olma hakkı konusunda ne düşünüyorsunuz? Nihai Barış için hangi çözümü savunuyorsunuz? 1948 mi 1967 sınırlarını mı?

“Biz ve söylediğiniz gibi işgalci İsrail’le olan görüşmelerde 27 yıl önce Oslo görüşmelerinin bizim için çok büyük bir aslında negatif sonuçları olmuştur. Bizi hiçbir şekilde olumlu dönüşü olmamıştır. Aksine İsrail’in iki devletli çözümden ne kadar uzaklaştığını ve bu çözümü inancını ve saygısını nasıl yitirdiğini görmüş olduk. İsrail bu süre boyunca yerleşim birimleriyle ve ambargosuyla ve uyguladığı baskıyla, saldırılarıyla 7 milyonluk bir Filistin halkının topraklarından edilmesine sebep oldu. Dolayısıyla yani iki devletli çözümün bu şartlarda olması tabi ki zor gibi görünüyor.

İkincisi Filistin’in aslında devlet olarak Filistinlilerin bir hakkı olduğunu ve bu haktan vazgeçmenin mümkün olmadığını Kudüs’ün bizim çocuklarımızın, dedelerimizden atalarımızdan kalan bir mirası olduğunu ve bundan vazgeçmeyeceğimizi anlamlarını istiyoruz. Biz gerek içerde gerekse dışardaki Filistinlilerle iletişim kurarak bir birlik içerisinde davamızı bu anlamda ortak bir savunma platformuna çekmeye çalıştık ancak İsrail hiçbir zaman bu programın hayata geçmesine istemedi. Filistinlilerin birlik içerisinde içerdeki ve dışardaki Filistin’in birlik içerisinde bir savunma stratejisini geliştirmesini izin vermedi ve biliyorsunuz ki bunun neticesi olarak İsrail hala Filistin topraklarına tecavüz etmekte, yeni yerleşim birimleri inşaa etmekte aynı şekilde mülteci kapsamında filistinlilerin geri dönüşüne onay vermemektedir ve bunların oradaki haklarını tanımamaktadır. Dolayısıyla iki devletli çözüm bu şartlarda zor görünüyor.”

Türkiye’ye askeri destek çağrısı yapacaklar mı? TSK’nın oraya gitmesi denklemi nasıl değiştirir? Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası barış gücü çağrısını dikkate alarak söylüyorum…. Barış gücü dendiğinde Türkiye’nin yanında kimlerin yanında yer almasını istersiniz. Ve Asıl önemli nokta karşı tarafta Kimin yer almasını tercih edersiniz?

“Öncelikle ben bir teşekkür de bulunmak istiyorum özellikle Sn. Başkan Erdoğan’ın gerçekten takdirle karşıladığımız bir tutumu olmuştur son çatışmalarda. Özellikle Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya yapılan bu saldırıları kınamakla aslında hem İslam ümmetinin hem de Türkiye halkının Kudüs’e ne kadar büyük bir önem verdiğini göstermiştir. Aslında bir denge unsuru olarak Türkiye karşımıza çıkmıştır. Uluslarası kamuoyuyla ve Filistin direnişi arasında ve tekrardan Türkiye, Kudüs’ün özellikle Mescid-i Aksa’nın ve çevresinin kudretinin tartışılmaz olduğunu dile getirmiştir. Aynı şekilde Türkiye’deki diğer partilere de teşekkür etmek istiyorum. Çünkü İsrail konsolosluğu önünde büyük bir gösteri gerçekleştirmiştir. Bu korona döneminde burada bütün Türkiye halkının her kesiminden insanlar katılmıştır. Her partiden insanlar bize desteklerini iletmiştir. Dolayısıyla herkese teşekkür etmeyi istiyorum. Oradaki bütün derneklere ve bütün sivil toplum kuruluşlarına bize yaptıkları bu destekleri, destek gösterilerini unutmayacağız. Gerçekten biz aslında bunu bekliyorduk ve hiçbir şekilde şaşırmadık. Çünkü Türk halkının Filistin’e ve özellikle Kudüs’e ne kadar büyük bir sevgi beslediğini zaten biliyorduk.

Biz Mavi Marmara gemisini de şehitleri de unutmayacağız. Oradaki 9 şehidin büyük bir mücadeleyle bizim üzerimize uygulanmakta olan ambargoyu kırmak için yola çıktıklarını ve bu dava uğruna canlarını verdiklerini de unutmamalıyız. Ve Türkiye’de ki halkımıza kardeşlerimize ben öyle demek istiyorum çünkü ben iki halkı kardeş olarak görüyorum. Çok teşekkür etmek istiyorum gerek bizim direnişimize olan destekler gerekse İsrail’in saldırılarının kınamalarıyla onların aslında Türkiye’den bir şekilde çekinmelerinden doğan bir durum söz konusu oldu. Dolayısıyla bize olan desteklerle tekrar tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum. Biz bütün bu desteklerden aldığımız kuvvetle ve güçle halkımıza topraklarımızı savunmak için manevi bir şekilde bunun hakkımız olduğunu ve bu topraklardan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. İsrail ne kadar güçlü olsa da polisiyle, ordusuyla ve yerleşim birimlerine olan destekleri ile biz buna hiçbir zaman boyun eğmeyeceğiz. Görüyorsunuz ki mesela1 948 sınırları içerisindeki Araplar ayaklandı İsrail’in içerisinde El- Celil’de ve diğer şehirler de ama gördünüz yani orada ırkçı bir baskı uygulanarak bu gösterilerin önü kesilmeye çalışılmıştır. Ve biz aslında bu son savaşta gerek 48 gerek 67 gerekse bu ikisinin dışındaki Arapların ve Filistinlilerin aslında tek bir halk olduğunu vurgulamış olduk. Ve inşallah yakında Türkiye’yi ziyaret edeceğiz ve inşallah Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir görüşmemiz olacaktır. Ve o görüşmeler içerisinde istişarelerimiz de olacaktır. Geleceğe dair nasıl bir politika geliştirileceği konusunda…

Yani öncelikle sevgili kardeşimi bence Sn. Cumhurbaşkanını dinlememiz gerekiyor. Bu çağrıların boyutlarını nasıl bir şey düşündüğünü bir anlamamız gerekiyor ve sonrasında buna dair biz de stratejimizi de dile getirebiliriz ve biz burada Türkiye’nin büyüklüğünü biliyoruz. Türkiye’nin, bu kadar büyük bir ülkenin bize olan desteği bizim için önemlidir ve onların sunacağı perspektif strateji çok önemlidir.”

Malum, Türkiye Akdeniz’de Mısır ve İsrail’le ilişkileri yeniden şekillendirme çalıştığı bir dönemde bu son Filistin-İsrail krizi patlak verdi. Erdoğan İsrail’e altını çize çize ‘terör devleti’ dedi. Belli ki Ancak Ankara Gazze için İsrail’le ilişkilerde vitesi küçültüyor. Öte yandan son günlerde şöyle bir şey konuşuluyor. Türkiye, Libya ile yaptığı gibi Gazze ile de deniz yetki anlaşması yapsın Doğu Akdeniz’de. Peki, siz Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimini, Türkiye ile böyle bir anlaşmayı imzalayarak karşınıza alabilecek misiniz?

“Birincisi şimdi Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hakları tabi ki bunu tartışmaya açmayacağız. Türkiye’nin kendi çıkarlarını ve güvenliğini önceleyen bütün politikaları tabiki onun hakkıdır. Uluslarası kanunlar çerçevesinde bu haklara itiraz etme gibi bir hakkı yoktur. Jeostratejik, jeopolitik ve haklarının bu şekilde aslında tartışmaya açılması abesleşti artık. Aynı zamanda Filistin devletinin de Doğu Akdeniz’e kıyısı olan bir ülke olduğunu düşünecek olursak Filistin’in de aynı şekilde hakları söz konusudur aynı bölge için.

Biz kendi açımızdan şunu söyleyebiliriz Türkiye ile Mısır arasındaki her yakınlaşmayı, her türlü yakınlaşmayı biz destekliyoruz. Biz Türkiye’yi ve Mısır’ı bölgede önemli ülkeler olarak görmekteyiz. İran’ı, Suudi Arabistan’ı es geçilemeyecek bölgede etkisi olan ülkeler olarak görmekteyiz. Jeo siyasi, jeopolitik anlamda bu ülkelerin önemini zaten tartışamayız. Gerek bu yakınlığın İslam Dünyası için olumlu etkileri olacağını düşünüyoruz. Gerekse Filistin davasına da olumlu anlamda destek olacağını düşünüyoruz. Sınırlara gelecek olursak bizim tabi ki bu yurdun sınırlarının iki tarafında çıkarlarının olacağı tabi ki aşikâr. Bunun tartışılmaya açılması ve uygun bir şekilde bölge ülkelerinin de aslında onayı ile olması daha uygun olur.

Biz 10 yıllık bir iç çatışma da yaşadık aslında. Filistin içerisinde biliyorsunuz. Şimdi özellikle bu son çatışmalar aslında bizim bu iç çatışmalarımızı bırakmamız için bir vesile olmuştur. Ve diğer İslam ülkeleri ile aslında anlaşmazlıklarında bertaraf edilmesi için de bir vesile olmuştur. Dolayısıyla bu bize bir aslında başlangıç noktası olarak görebiliriz. Gerek hem iç anlaşmazlıklarımıza gidermek hem de diğer islam ülkeleriyle ortak bir insiyatif ve yakınlaşma platformu inşa etmek açısından önemli. Dolayısıyla Türkiye- Mısır arasında, Türkiye- Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmalarda, Türkiye- İran arasındaki yakınlaşmalar hem İslam ümmetinin çıkarına olacağına düşünüyoruz ve bunun neticesinde Filistin davasına da olumlu katkılarda olacağını düşünüyoruz.

Sonuç itibariyle çok uzatmadan dediğimiz gibi Filistin devletinin Türkiye ile beraber atacağı herhangi bir adım tabi ki iki ülkenin çıkarlarına olacaktır. Bizim Filistin’in sahilleri çünkü biliyorsunuz çok önemli bir stratejik öneme sahiptir. Aynı zamanda doğalgaz kaynağı olarakta bu filistin açıkları çok önemli bir yer tutmaktadır. Ve bunun bence bu taraftan da ele alınması gerekir. Dediğimiz gibi bunun sonuca gelecek olursak deniz sınırlarının çizilmesi konusunda ikili görüşmelerin olumlu neticelere vesile olacaktır.”

İç siyasetinize dönelim biraz da… Geçtiğimiz Nisan ayında Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas, Filistin’de 22 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimleri erteleme kararı aldı. Çatışmaların ardından seçimin akıbeti ne oldu? Ne zaman yapılabilecek? Hamas’ın kazanmasından endişe edildiği için seçimlerin ertelendiği iddia edildi.

“Daha önce seçimlerin icra edilmesi için aslında bir anlaşma sağlamıştık. Hem Filistin Meclisi hem de başkanlık seçimlerinin bir arada olması için bir anlaşma aslında sağlamıştı. Ve Filistin’in iç meselelerinin bir an önce çözümlenmesi ve anlaşmazlıkların giderilmesi konusunda bir irademiz aslında söz konusu. Dolayısıyla Filistin’in meşru temsilcisinin de bir şekilde seçilmesi ve Filistin temsilciliğinin, temsiliyet heyetinin seçilmesi ve başkanının Hamas’ın, Fethin de katılacağı seçimlerde ortak bir iradeyle halkın iradesiyle seçilmesine destek veriyoruz. Fetih’deki kardeşlerimize bizim hem direniş kardeşlerimiz ve aynı vatanı paylaştığımız kardeşlerimizin bu seçimler bir an önce bu seçimleri yapmamız gerektiğini söyledik ki, Kudüs’ünde seçimlere katılması gerektiğini kendilerine belirttik. İsrail’in öyle bir iradesi var. Kudüs’ü seçimlerden ayırma, seçim bölgesi onu filistinin bölgelerinden ayırma gibi bir girişimi var biz buna karşı Fetih’le ortak bir inisiyatif geliştirmek istedik. Bunun karşılığını da gördük. Kudüs’teki kardeşlerimizin de aslında son çatışmalarda gördük direnişle ve dik duruşla hakkını nasıl israilden ve işgalcilerden söke söke aldığını gördük. Dolayısıyla Şeyh Cerrah’ta biliyorsunuz oradaki mahalle de insanların evden çıkarılması kararı vardı, İsrail’in mahkemesinin bunu da ertelemesi de söz konusu dolayısıyla bu direniş aslında meyvesini vermiştir. O yüzden biz seçimlerin hala yapılması en yakın tarihte yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu seçimlerin iç anlaşmazlıkların sonunu getireceğini ve Filistin evinin tabiri caizse tertiplenmesi, düzenlenmesi manasında çok büyük bir etkisi olacağını düşünüyoruz. Biz ortak bir Filistin halkı, tek bir Filistin halkı olarak İsrail’in karşısında durmalıyız. Ve bu duruşumuzu hem içerde hem de dışarda sadece İsrail’e karşı değil aynı zamanda dost ülkelerle ilişkilerimizde tek bir söz tek bir lider arkasında dizilerek bu anlamda birliğimizi deklere etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ve ortak bir direniş stratejisinin geliştirilmesi hem sahadaki güçlerimizin hem siyasi iradenin de bir arada olduğu güçlü bir siyasi irade arkasına İslam âleminin de desteğini alarak inananın israile karşı çok büyük bir başarı sağlayacaktır. Ama öncesinde Filistin’in iç meselelerini ve anlaşmazlıklarını gidermemiz gerekmektedir. Tekrardan dile getirmek istiyorum eğer içerde güçlü bir birlik oluşturursak İsraile’e ve işgalcilere karşı daha güçlü bir tutum izleyebileceğimizi düşünüyoruz. Tabii ki seçimlerde bu anlamda atacağımız adımların belki de en somutu olacaktır.”

Oslo Anlaşması İsrail ile Filistin arasındaki bağlayıcı bir anlaşma… Anlaşma El Fetih ve İşçi Partisi arasında imzalanmıştı. Çok net sorayım… Siz Mahmut Abbas’ın koltuğuna oturacak olursanız bu anlaşmayı tanıyacak mısınız?

“Şimdi Hamas olarak biz seçimlere katılma kararı aldığımızda bizim keşke de bu seçimler olsaydı aslında isterdik bunun olmasını ama bizim seçim kararını alırken parlementonun aslında Filistin iradesinin temsilcisi olarak birinci safhada olması gerektiğini düşünmüş ve vurgulamıştık. Biz aslında Hamas’ta kazansa bu seçimleri ortak bir hükümet oluşturmak bütün Filistin’in kabul edebileceği bütün farklı sesleri ve farklı kesimleri de içine alan bir hükümet kurmak istiyoruz. Bu amacımız da hem Filistin halkına iyi bir yaşam kalitesi sınmak hem de Filistin’in temsiliyetini güçlendirmek hem de İsrail’e karşı olan direnişimizi de güçlü kılmak için böyle bir kararımız oldu. Dolayısıyla biz seçimlerden çıkacak olan sonuca bakmaksızın ortak bir çözüm ortak bir hükümet ortak bir karar ışığında Filistin iradesini gerçekleştirmesini çabalayacağımızı, çalışacağımızı söylemek istiyorum. Hamasın ve bütün Filistin’i siyasi olarak domine etmek gibi bir iradesi yoktur. Filistin’in bütün müesseslerini ele geçirmek gibi bir hedefimiz yoktur. Hamasın kesinlikle böyle bir amacı yok. Biz önce işgal altındaki topraklarımızı özgürleştirmek, bağımsızlaştırmak sonrasında devletimizi güçlü olarak inşa etme amacındayız. Ve tekrar söylüyorum müesseslerimizin tekrardan gözden geçirilmesi gerektiğini de düşünüyoruz. İçerde biliyorsunuz ki, Filistin’in aslında yüzyılın anlaşması olarak imzalanan Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve Oslo’ya bu anlaşmalara tutumu açıktır. Filistin halkı aslında bunlara hayır demektedir. Dolayısıyla biz bu iradeyi tecelli etmek için çalışacağız. Bu Vizyon ışığında seçimlerden sonucuna göre hareket etmeyi düşünüyoruz.”

Bazı Arap ülkeleri İsrail’le İbrahim Anlaşması gerçekleştirdi. Siz bu anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Biz ilişkilerin bazı Arap Ülkelerin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesini Filistin’e vurulmuş büyük bir darbe olarak görüyoruz. Filistin halkının hakkının gözetilmediği bu tür normalleşme adımları işgali aslında normalleştirmekte ve mültecilerimizin dönüş haklarını ellerinden almaktadır. Dolayısıyla halkların iradesi de tecelli etmemiştir bu adımlar da. Hiçbir şekilde bunun halklarının desteğinin olduğunu düşünmüyoruz. Gerek normalleştirme adımlarını atan ülkelerin halklarının gerekse Filistin halkının, haklarının çıkarlarının gerçekleşmediğini görüyoruz. Ve bu anlamda gördünüz zaten en sonunda Şeyh Cerrah’ta ve Kudüs’teki çatışmalarda çocukların ve sivillerin hedef alınması İsrail’in nasıl bir güç olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Dolayısıyla islam ülkelerinden ve gerek Arap ülkelerinden bu tür normalleşme adımları aslında bize çok kötü bir şekilde dönmüştür. Filistin halkına dönüşünü zaten son çatışmalarda gördük. İsrail’in aslında burada gücüne güç katmıştır. Ve bu adımları atmasını da sağlamıştır diyebiliriz. O yüzden biz bu saldırılardan sonra ve gerek Kudüs gerekse Mescid-i aksaya yapılan Bu saldırılardan sonra Normalleştirme adımlarını atan bu ülkelerden bu anlaşmaları iptal etmesini istiyoruz. Bu olayların ışığında Kudüs’te veya telafi de hiçbir temsilcinin hiçbir konsolosun Büyük Elçinin olmasını kabullenemeyiz. Hiçbir Arap ülkesinin veya İslam ülkesinin Filistin’in bu şekilde işgale maruz kaldığı bir dönemde Tel Aviv’de temsilciliğini kabul edemeyiz. Bizim Filistinliler olarak bu ülkeleri hedef almıyoruz Arap ülkelerini çünkü onlarla davamız ortaktır. Ama onlardan talebimiz bu kararlarından vazgeçmeleri ve Filistin halkına hiçbir şekilde bu anlamda bir desteklerinin olamayacağını da söylemek istiyorum.”

İsrail’de yaşayan Müslüman Arapların İsrailizasyon sürecinden etkilenmediği görüldü. Lod gibi İsrail ve Filistinlilerin birlikte yaşadığı kentlerde iç savaş riski görüyor musunuz?

“Şimdi 1948 Arapları için konuşacak olursak içerdeki kardeşlerimiz onların aslında ırkçı tutuma karşı bir direnişi söz konusu oldu. Dolayısıyla onları Filistinlikten arındırmak, onların kimliklerin yok etmek ve Arap ülkeleriyle olan iletişimlerini kesmek için bir çaba söz konusu ve bu anlamda onların direnişini takdirle karşılıyoruz. İsrail’in içerisinde biliyorsunuz ki devletin resmi dininin Yahudilik olarak ilan edilmesi tartışılmaktadır. Ve bunun tartışıldığı bir yerde tabiki filistinli kimliği ve müslüman kimliği yok edilmek istenmektedir. Ve bunun olabilmesi için içerdeki Filistinlilerin dışardaki Filistinlilerle bağını koparması gerekmekte. Bunun için çalışmakta israil. İsrailin içerde ve gösterilerde silahı sokarak bu gösterilerin içeresine kanlı elleri sokarak ve bir şekilde bu şiddetti karıştırarak içeriyi karıştırmakta istiyor. Neden? Çünkü kendisini, savunma mekanizmasını geliştirmek istiyor ve bu gösterileri haksız olarak göstermek istiyor. Dolayısıyla ben bunu iç savaş olarak adlandırmıyorum. Biz hak sahibiyiz. Oranın yerli halkı ve oranın asıl halkı ve dışardan bir işgalci geldi ve topraklarını elinden aldı. Dolayısıyla bizim 1948 Araplarının, Filistin halkının ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyoruz. Kudüs’te, Kudüs’ün içinde veya Kudüs’ün dışında diye ayırmıyoruz. Kimse halkımızı gösteri yaptı diye, sesini yükseltti diye, işgal güçlerine karşı gösteri yaptı diye onları haksız görmesin. Biliyorsunuz ki şu anda 800 e yakın bir gözaltı söz konusu ve bu kabul edilebilir değil. Ve biliyorsunuz ki yerleşimcilerin sivillere karşı olan tutumları evlerin yakılması polisin ve emniyet güçlerinin desteğiyle koruması ile nasıl gerçekleştirildi. Bunu bütün dünya gördü biz mescitlerimizi, evlerimizi ve topraklarımıza sahip çıkıyoruz sahip çıkmak istiyoruz. El Aksaya da sahip çıkıyoruz dolayısıyla biz 1948 Araplarına selam göndermek istiyorum onlar içerde bu direnişlerini çok zor şartlarda devam ettirmektedirler. Onlar tüm dillerini, dinlerini ve aidiyetlerini ve haklarını açıkçası büyük bir çabayla savunmaktadırlar.”

Peki, RAN partisi lideri Mansur Abbas İsrail solu ile bir hükümet kurma ihtimali halinde siz bu duruma nasıl bakarsınız?

“Biz aslında İsrail’in içerisindeki bu koalisyonların da aslında çok bir önemi olduğunu da düşünmüyoruz. Şimdi İsrail’in içindeki sol kesimin de aslında çok etkili olduğunu düşünmüyoruz. Yani İsrail’in İşgalci hedeflerin önüne geçmemektedir. İsrail solu zayıf kalmaktadır. Dolayısıyla İsrail’le halkı sağ ve aşırı sağ bir kayma söz konusu. Biz burada solun çok büyük bir etkisinden bahsedemeyiz. İsrail halkının sadece işgal de değil, Kudüs’ün Yahudileştirilmesi, Mescitlerin yıkılması, Aksa’nın yıkılması aşırı sağ söylemlerin ne kadar yükselişte olduğunu gördük ve bunun tecellisini de zaten görüyorsunuz. Filistin’in kantonlara ayrılması ve bu kantonların zamanla İsrail’in eline geçirilmesi ve buraya yerleşimcilerin yerleştirilmesi politikası ağır basmakta. Dolayısıyla böyle bir ihtimali biraz zayıfta görüyoruz öyle olsa bile çok etkili olacağını da düşünmüyoruz.”

grup porno avrupa yakası escort istanbul escort avcılar escort şirinevler escort beylikdüzü escort mecidiyeköy escort eskort izmit escort bayan lara escort antalya escort bayan güvenilir slot siteleri kingroyal giriş meritking giriş kingroyal madridbet bursa escort halkalı escort escort romabet bursa escort escort istanbul betvino beylikdüzü escort mecidiyeköy escort sex hikaye milanobet giriş ataköy escort istanbul escort roketbet roketbet güncel giris roketbet giris yap roketbet bahis